Türkiye’de Eğitim Sistemi ve Yenilikçi Düşünce Önündeki Engeller

Baris Orak
7 min readNov 11, 2019

Bu yazımda eğitimin dünü ve bugününden, kendi deneyimlerimden, sistemdeki boşluklardan, nasıl şekillenmesi gerektiğinden, Dünya Standartlarından ve yenilikçi uygulamalardan söz edeceğiz.

Photo by NeONBRAND on Unsplash

Eğitimci Bir Aile

Eğitim-Öğretim hayatıma öğretmen bir annenin çocuğu olarak 3 yaşında kreşler ile başladım. Ülkemiz ortalamalarına göre erken sayılacak bir yaşta; çalışan ebeveynler sebebiyle okul yollarına düştüm. Tüm öğrenim hayatını devlet okullarında geçirmiş bir Türk genciyim. Yine de ülkemin şanslı sayılan çocuklarından biriydim. Öte yandan şanssız olan birçok çocuk var.

Bu şanssızlardan ilk olarak Suriyeliler konusu ile başlamak istiyorum. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 2019 yılı raporuna göre nüfus olarak 3.5 milyonu aşan Suriyeli nüfusun yarısı 18 yaşın altında bulunuyor. Yaklaşık 1.8 milyon insana denk gelen bu çocukların ise %60'a yakını 10 yaşın altında. Rakamlar çok ciddi boyutlardayken bir başka gerçek yüzümüze çarpıyor; bu çocuklardan okula kayıtlı olanların sayısı ise sadece 643 bin.

Kültürel Adaptasyon

Rakamlar gerçekten çok üzücü ama çözüm sadece bu çocukları okula almak mı? Türkiye gibi çok kültürlü toplumlarda sıklıkla sorunlara sebep olan ve üzerine çalışılması gereken konulardan biri de Kültürel Adaptasyondur.

Bunu sağlayacak en önemli eğitim organı olarak karşımıza okul öncesi eğitim kurumları çıkıyor. Aksi takdirde çocuklar ilkokulun başlangıç zamanlarında deyim yerindeyse şoka uğruyor. Suriyeli çocuklar için gerçekler daha acıtıcı. 6 yaşın altında olanlardan da sadece %39'u Okul Öncesi Eğitime gönderiliyor.

Kız - Erkek Eşitliği : Burada artık ibre tersine dönmeye başladı. Ortalama olarak kız çocukları okuması için daha fazla destek görmeye başlarken maalesef erkek çocuklarımız için eğitimin içi boşaltılmaya başladı. Eğitim Reformu Girişimi’nin hazırladığı rapora göre erkeklerin disiplin, aidiyet, motivasyon ve kariyer bilinci konularında kız çocuklarından geride kalmaya başladığı görüldü.

Z Jenerasyonu :

Jenerasyonlar konusu tartışmalı olsa da arkadan gelen neslin yani Z’lerin farklı olduğunu günlük yaşamda çok net görebiliyoruz. İngilizce eğitmenliği yaptığım dönemlerde bununla gerçek manada karşılaşmamı dün gibi hatırlıyorum. Ders verdiğim öğrencimi bırakın masaya oturtmak, normal konuşma esnasında bile dikkatini bende toplamaya çalışmak bile hayli zordu. Daha önceki okumalarımdan da bildiğim üzere; yaklaşım biçimi olarak çok dikkatle tarzımı seçmeli ve onun dikkatini çekecek şeylerle eğitimimize devam etmeliydik. Oyunların ne kadar dikkatini çektiğini, İngilizce ile aslında ne kadar içli dışlı olduğunu fark ettiğimde yenilikçi bir metot uygulamamız gerektiği açıktı. Güncel sistemlerle işlediğimiz derslerden sonra ilk sınavlarından aldığı başarılı sonuçlar benim için gurur vericiydi.

Daha Z neslini iş hayatına ya da siyasete nasıl taşıyacağımızı bilemezken bir de yeni yeni dillendirilmeye başlayan ‘e’ nesli çıktı. Bu nesil artık direkt mobil dünyaya gözlerini açan ve teknolojiyle tam manada iç içe olan nesil olacak. Teknoloji ile içli dışlı olması en başta beyinsel aktivitelerini ve fonksiyonlarını etkiliyor. Bunun iyi ya da kötü bir şey olduğunu söylemek mümkün değil fakat adaptasyon sürecinin sancılı geçeceği aşikar.

Öte yandan teknolojik gelişmelerle İnternet Çağı ülkeleri ve insanları birleştirmeye tam gaz devam ediyor. Bilgi artık her yerde ve bu sebepten dolayı da bilgi kirliliği de Dünya’da hiç olmadığı kadar yoğun. Provakatif amaçlarla olsun ya da olmasın bu tehdit en başta gençlerimize karşı. Altın yaşlarında görme, duyma, algılama gibi tüm duyularını internet içerikleriyle doldurmaktalar, sosyal medyadaki elektronik ilişkilere hiç olmadığı kadar açık bir gençlikle karşı karşıyayız. Youtuberlarla yetişen bu neslin dikkatini çekmekte, bir şeyler öğretmekte hiç olmadığı kadar zorlu olacağa benziyor. Durum böyle olunca Eğitimde Dijital Dönüşüm ve Yenilikçi Öğretmenlik anlayışları önem kazanıyor.

Ülkemizin Eğitimde dijital dönüşümünü sağlayan kurum olan EĞİTEK(Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü) bu konuda çalışmalarını sürdürüyor. Geçtiğimiz ay içerisinde Arçelik ile yeni bir akıllı tahta-tablet anlaşması imzaladılar. Bu anlaşma ile yine onbinlerce tahta ve tablet alınacak. Peki ama gerçekten bu satın alımlarla dönüşüm sağlanabilir mi?

Müfredat buna uygun mu? Sınav sistemi buna uygun mu? Değerlendirmeleri doğru yapılıyor mu?

https://www.youtube.com/watch?v=aTQ4Kq6mZtM

Öte yandan Fatih Projesi ile okullar teknolojik olarak yapılandırılmaya devam ediyor. Fatih Projesi raporlarını incelediğimizde Akıllı tahtaların dağılımının da dengeli olmadığını görüyoruz. Ülkemizin doğusunda %20 seviyelerinde seyreden akıllı tahtalaşma oranı ülkemizin batı bölgelerinde %50'lerde.

Öğretmenler

Bu tahtaları aktif ve etkili bir şekilde kullanması gereken ilk kişiler tabiki öğretmenler. Peki ama öğretmenlerimizin internet kaynaklarını aktif ve etkili kullanması mümkün mü? Bilimsel araştırma ve okuma için devasa bir ortam olan internet belli bir entellektüel seviyeye ulaşıldığında anlamlı bir kaynak haline geliyor. Çok sevdiğim bir almanca hocamın dediği gibi; ne de olsa öğretmenlik öğrenmeye devam etmektir.Öğretmenleri öğrenmeye devam edecek ve en etkin şekilde öğrencilerine aktarabilecek şekilde yetiştiren kurum hangisidir? Eğitim ve Fen-Edebiyat Fakülteleri.

Görüldüğü üzere konu derinleştikçe derinleşmeye devam ediyor. Öğretmenlerin Eğitimi. Tanım olarak bile ne kadar ağır. Öğretmenlerimiz daha iyi bir eğitimci olmanın yolunu araması gerekirken atanma derdiyle karşı karşıyalar. Öte yandan Üniversite sayılarının ciddi oranda artması kaliteli meslek erbablarının yetişmesini güçleştiriyor.

Öğretmenlerimiz bu dertlerle uğraşırken eğitim sistemlerini tam olarak içselleştiremiyor. Teorileri özümsemezsen öğrendiğin gibi öğretmenlik yaparsın. Aslında toplumda mühendislik ile ilgili herkesin fikri olmazken öğretmenlik ile ilgili herkesin bir deneyimi var. Gerçek manada öğretmenlik yapma çabası olmadığında deneyimlediği gibi bir öğretmenlik sergiliyor.

Peki ama Dünya bu konuda neler yapıyor? ABD’de Grumman Vakfı tarafından ortaokul fen ve matematik öğretmenleri; matematik ve fenin nasıl büyüleyici bir kariyerin temeli olduğunu gösterebilmeleri için sıfır yer çekimli uçuşlara götürülüyor. Sonuç olarak öğretmenlerin öğrencilere eşsiz bir ilham ve öğrenme kaynağı olmasını sağlıyor.

Peki bizim eğitimi destekleyen kurumlarımız yok mu? Bu boyutta olmasa bile gururla andığımız AÇEV, ERG, TEGV, Darüşşafaka, TEV gibi bir çok kurumumuz bir çok bölgede eğitimi desteklemeye devam ediyor. Lütfen siz de Suriyeli dilencileri beslemek yerine küçük büyük demeden desteklerinizi esirgemeyin lütfen.

Bunların dışında Ahmet Naç ve niceleri gibi güzel şeyler gerçekleştirmeye çalışan biricik öğretmenlerimiz var. Lise arkadaşlarımdan İngilizce Öğretmeni Sezer’in bir köy okulunda kendi çabasıyla neler başarabildiğini gözlerimle gördüm. Daha niceleri gibi; Kuzenim olan Sınıf Öğretmeni Suat’ın bağlaması ile yarattığı şarkılarla öğrettiği bilgiler; drama eğitimleriyle çocuklara okulu sevdirmesi olabilecek diğer örnekler. Ayrıca bunları Eğitim Fakültesinde öğrendiklerini hiç sanmıyorum.

Öte yandan eğitimin zayıflaması yan kuruluşların oluşmasına sebep oluyor. Dersane gibi kavramlar bizim ülkemiz dışında başka hiç bir ülkede böylesine ikircikli bir sisteme yol açmıyor. Hem sonra belli başlı terör örgütleri hangi ara bu kadar kuvvetlendi diyoruz ya, aslında bu şekilde çocuklarımızı kendi elimizle onlara teslim etmiş oluyoruz.

Yenilikçi Düşünce

Çocuklarımıza eğitimi neden aldırıyoruz? İyi bir insan olsunlar diye? Kariyer elde etsinler diye? Para kazansınlar diye? Belli amaçlar doğrultusunda çocuklarımıza eğitimler aldırıyoruz; sonucunda elde ettiğimiz akılcı ve doğru düşünce biçimi, yenilikçi bir yaklaşım oluyor.

Yapılan araştırmalarda doğru ve sağlıklı düşüncenin oluşmasında bulunulan çevrenin çok büyük etkisi oluyor. Öğrencilerimiz için sınıf enerjisi ve öğrenciler arası iç dinamiklerin önemi artıyor. Hepimizin bildiği gibi çocuklar birbirlerini pozitif ve negatif anlamda etkiliyor. Bunda öğretmenler ve fiziki şartların önemi büyükken diğer bir kriter olan kontenjanlar maalesef ki ülkemizde artış gösteriyor. İlköğretimden Üniversite eğitimine kadar bütün devlet okullarında kontenjanlar artıyor ve artmaya da devam edecek gibi gözüküyor.

Öbür tarafta üst tabakanın bu tür konularla herhangi bir derdi bulunmuyor; parası olanlar yurtdışına gönderdi bile. Gerçek manada parası olanlar, 10 bin liraya özel okullara gönderenlerden bahsetmiyorum, kaliteli ve prestijli eğitim kurumlarına gidiyorlar. Sonuç olarak ülkemin eğitim kalitesi de düşmeye devam ediyor.

Yetenek Programları

Özel Yetenek programları ileriye gitmek yerine geriye gitmeye devam ediyor. Bildiğiniz üzere birkaç hafta önce yetenek sınavları kaldırılıyordu. Tabi ki İç Mimarlık gibi bazı bölümlerimiz sadece yetenek sınavlarıyla ölçülemeyecek teknik beceriler de gerektiriyor. Bunun gibi bölümlerde yetenek sınavının kaldırılmasını anlayabiliyoruz. Ancak Müzik Bölümünde öğrencimizin kulağı Do Minörü duyamıyor ise nasıl müzik kariyerine devam edebilir? Beden Eğitimi bölümleri için tabi ki sportif bir yatkınlık beklenmelidir.

Bazı becerilere sahip olunmazsa kusura bakılmasın bir 100 yıl daha Dünya kalitesinde sanatçılarımız ve sporcularımız yetiştirilemeyecektir. Bu konu sınıf içi dinamikleri açısından da ciddi bir çatışmaya sebep olmaktadır. ‘Sen sınavla mı girdin yetenek ile mi?’ gibi soruları sormaya belli ki bir süre daha devam edeceğiz.

Özel(Engelli) Eğitim

Yetenek ve Engelli eğitimlerini özel kılan şey: ikisinde de çocuklarımız için özel ilgi gerekmesidir. Engelli Eğitiminde de Öğretmene çok büyük bir sorumluluk düşmektedir. Engellilerin eğitimi konusunda ülkemiz Batılı ülkelerin ciddi şekilde gerisinde kalmaktadır. Bedensel ve Zihinsel engellerin her biri kendine özgü ve özenli eğitimler gerektiriyor.

Aynı şekilde Üstün Zekalı çocuklarımızın belirlenmesi ve özel eğitim alma imkanlarının sağlanması da gerçekten çok düşük seviyelerde.

İstanbul

İstanbul Dünya Başkentliği yapmış kadim bir şehir. Eğitim sisteminden söz açılmışken bunu yerel olarak değerlendirmek ve içinde bulunduğumuz ortam hakkında konuşmak şart.

Turizm ve Ticaret Başkenti olmak için yola çıkmış olan bu şehir aslında Eğitim Sektöründe de Ulusal olarak ve komşu ülkeler açısından çok kuvvetli bir alternatif. Bu öğretim kurumlarının en başında da tabi ki üniversiteler geliyor.

Eğitim turizminin kuvvetlenmesi gerek. Bu en başta ticari ve turistik başarıyı sağlayacak uzun soluklu etmenlerin başını çekiyor. Yabancı öğrenci burayı batılı ülkeler için basamak olarak kullanırken Türk öğrenciler üniversite hayatına başladığı gibi yurtdışı hayalleri kurmaya başlıyor.

İstanbul’da yaklaşık olarak nüfusun dörtte biri öğrenci. Böylesine büyük bir şehirde çok yüksek bir nüfus miktarına tekabül ediyor. Hal böyle olunca yerel ve ulusal yönetimlerin bir an önce bu eğitimli ve geleceğin aydınları olacak bu gençlere kucak açması, kaliteli bir yaşam sağlamak adına var olan imkanlarını kuvvetlendirmesi-bilimi sokaklara indirmesi gerekiyor.

Nasıl Bir Eğitim Sistemi

Şu an için İstanbul Üniversitesinde Örgütsel Davranış alanında yüksek lisansıma devam ediyorum ve ben de bu gençlerden biriyim. Tabi ki yurtdışı düşüncesi ve daha iyi imkanların sağlanması fikri beni de sıkça yokluyor. Ancak başka bir ülkede çocuklara eğitim vermek, onların sorunlarıyla ilgilenmek ve bir değer üretildiğinde o ülkeye atfedileceğini bilmek bugüne kadar gitme kararı almama engel oldu. Biliyorum ki orada yaşamaya başlasam da kalbim burada atmaya, burayı merak etmeye devam edecek. Tabi ki eğitim ve bilgi alışverişi için yurtdışına gidebilirim ancak sonucunda değer üretimini burada gerçekleştirmeliyiz. Şu anki yozlaşmış ve üzerinde atalet olan kurumlarımızda bunu gerçekleştirmemiz mümkün değil. Öte yandan bunu değiştirmek bizim elimizde. Teknik ve politik anlamda becerikliliğimizi geliştirmediğimiz sürece bu projeler de rafa kalkacak ve yerini hayalleri kırılacak yeni gençlerimize bırakacak. Küreselleşen ve bilginin bu kadar kolay ulaşılabileceği bir çağda; modern bilimlere adapte olmamız ve başarılar kazanmamız hiçte imkansız değil. Peki değişimi nasıl sağlayabiliriz? Değişimin tek yolu doğru soruları sorup gerçek cevapları vermekte.

Katma Değer diyoruz ya, hah işte o vergiden başka bir şey olmaya ancak eğitimle başlar.

--

--